Efesliler
LOADING

Efsanevi anlatılara göre Efes (Ephesus), Amazon adıyla bilinen kadın savaşçılar tarafından kurulmuştur ve adının, Ana Tanrıça kenti anlamına gelen Hitit kaynaklarındaki Apaša (Apasas) şehrinden geldiği düşünülür. Arkeolojik bulgular, Efes yöresinde Neolitik Çağ’dan (MÖ 6000) itibaren yerleşim olduğunu göstermiştir. İ.Ö. 10. yüzyılda bölgede yaşayan Arzawa Krallığı halkının yerine Attika-İyon kökenli Yunan kolonistleri tarafından kentin ilk temelleri atılmıştır. Klasik Çağda Efes, İyonya’nın on iki kentinden biriydi ve Lidya kralları döneminde Akdeniz’in en zengin şehirlerinden biri haline gelmişti. Bu dönemde inşa edilen Artemis Tapınağı (Artemision) dünyanın Yedi Harikası’ndan biri olarak ün kazandı. Tapınağın temeli MÖ 7. yüzyıla uzanır ve MÖ 550 civarında Lidya Kralı Kroisos (Croesus)’un desteğiyle mermerden görkemli bir yapı olarak tamamlanmıştır.

Pers İmparatorluğu hakimiyetinde geçen dönem sonrası, Efes MÖ 334’te Büyük İskender tarafından Perslerden kurtarıldı. İskender’in haleflerinden Lysimakhos, bataklık nedeniyle konumu sağlıksız hale gelen kenti MÖ 3. yüzyıl başında yaklaşık 2.5 km güneybatıya, günümüzde ziyaret edilen yere taşıyarak yeniden kurdu. Yeni Efes, kısa sürede Akdeniz’in en önemli ticaret limanlarından biri oldu. Kent MÖ 281’de tekrar “Efes” adıyla anılmaya başlandı. MÖ 129 yılında Bergama Kralı’nın vasiyetiyle Roma Cumhuriyeti egemenliğine giren Efes, Asia Eyaleti’ne (Asya Eyaleti) dahil edildi. Helenistik ve geç Cumhuriyet dönemlerinde bazı karışıklıklar yaşasa da (ör. MÖ 88’de Mithridates’in Asyalı Roma vatandaşlarını katlettirmesi ve ardından Roma’nın intikamı), Roma İmparatorluğu çatısı altında şehir yeniden huzura kavuştu.

Efes Antik Kenti'nde MS 2. yüzyılda inşa edilen Celsus Kütüphanesi'nin günümüze ulaşan görkemli cephesi. Roma İmparatorluğu döneminde Efes, en parlak devrini yaşamıştır. Özellikle MS 1. ve 2. yüzyıllarda şehir adeta bir altın çağ geçirmiş; Roma İmparatoru Augustus zamanında Asya Eyaleti’nin başkenti yapılmış ve nüfusu yaklaşık 200.000 kişiyi aşarak devrin en büyük metropollerinden biri haline gelmiştir. Bu zenginlik döneminde Efes, mermerle bezenmiş anıtsal yapılarla doldu: büyük tiyatrosu (~25.000 kişilik kapasiteyle Anadolu’nun en büyük antik tiyatrosu), görkemli tapınakları ve Celsus Kütüphanesi gibi yapılarıyla ünlendi.

Efes, Doğu ile Batı dünyası arasında bir köprü konumundaydı ve bu sayede Roma çağında ticaret, kültür ve düşünce hayatının en canlı olduğu merkezlerden biri oldu. Ünlü hatip Aelius Aristides (Aristeides), Efes’i “Asya’nın en önemli ticaret merkezi” olarak nitelendirir ve kenti, Aydınlanmış bir entelektüel merkez (örneğin, Ege’nin ikinci büyük felsefe okulu burada idi) olarak da över. Artemis Tapınağı ise sadece dini bir mabed değil, aynı zamanda dönemin bir finans kurumu gibi işlev görüyordu: Tapınak, “Asya’nın genel bankası” konumundaydı ve krediye muhtaç olanlara sığınak sağlıyordu. Roma imparatorları da bu güzel kente özel önem vermiş, hatta bazıları Efes’e bizzat gelip bir süre kalmış, imar faaliyetlerine katkıda bulunmuştur. 2. yüzyıl ortalarında yaşamış olan Aristides, Efes’in kozmopolit yapısını ve refahını övgüyle dile getirerek şöyle yazmıştır:

“Bütün insanlar, Herkül Sütunları (Cebelitarık Boğazı) ile Fasis Irmağı (Karadeniz’in doğusunda) arasında oturanların tümü, gidiş geliş araçlarının uluslararası karakteri ve konaklama olanaklarının eksiksiz oluşu dolayısıyla Efes’i tanırlar. Herkes oraya kendi vatanıymış gibi gider; orası Asya’nın genel bankası ve krediye muhtaç olanların sığınacak yeridir.”

Efes, Hristiyanlığın yayılışında da önemli bir rol oynadı. MS 1. yüzyılda Havari Paulus (Aziz Pavlus) kente gelerek yaklaşık üç yıl boyunca burada vaazlar verdi ve yeni dinin ilk cemaatlerini örgütledi. Yine rivayete göre Havari Yuhanna (Aziz John), Meryem Ana ile birlikte Efes’e yerleşmiş ve hayatının sonunda Ayasuluk Tepesi’ne gömülmüştür. İncil’in Vahiy Kitabı’nda adı geçen Asya’daki Yedi Kilise’den biri Efes Kilisesi’ydi. Roma’nın resmi dininin Hristiyanlık olmasından sonra putperestlik gerilerken, Efes’te 431 yılında toplanan Üçüncü Ekümenik Konsil (Birinci Efes Konsili), Hristiyan dünyası için önemli kararların alındığı bir buluşma olmuştur. Bu dönemde Artemis kültü ve diğer pagan inançlar giderek sona ermiş; büyük tapınaklar terk edilip yerine kiliseler yapılmıştır.

MS 3. yüzyıldan itibaren Efes’in önemi azalmaya başladı. 263 yılında Gotlar şehri istila edip tahrip ettiler. Şehir yeniden imar edilse de Küçük Menderes Nehri’nin getirdiği alüvyonlar yüzünden liman zamanla doldu ve Efes denizden kilometrelerce içeride kalarak ticari avantajını yitirdi. İmparator Hadrianus döneminde limanı temizletme girişimleri yapılsa da sonuç vermedi. 614 yılındaki büyük deprem de şehre ağır hasar vererek kalan önemini iyice azalttı. 7. yüzyılda Arap akınları sahil kentlerini vururken, Efes halkı daha korunaklı olan Ayasuluk Tepesi çevresine (kentin ilk kurulduğu alan) çekilmeye başladı. Bizans döneminde şehir merkezi tamamen Ayasuluk yöresine taşındı ve Efes ismi unutulup bu yeni yerleşim Ayasuluk adıyla anılır oldu. 1300’lerin başlarında bölge Türkler (Aydınoğulları Beyliği) tarafından fethedildi. Ortaçağ sonlarında Ayasuluk, Aydınoğulları’nın başkenti ve önemli bir liman kenti olarak bir süre daha varlığını sürdürdü. Ancak Osmanlı dönemine gelindiğinde limanın tamamen dolması ve sıtma salgınları nedeniyle nüfusu hızla azaldı; 17. yüzyılda Ayasuluk’ta sadece harap bir köy kalmıştı. Zamanla bu yer de terk edildi ve bölge sessiz bir ören yerine dönüştü. Günümüzde antik Efes’in bulunduğu bölgede, Ayasuluk Tepesi eteklerinde Selçuk ilçesi yer almaktadır.

Efes kalıntıları, yüzyıllar boyunca gezginleri kendine çekmiş ve 19. yüzyılda bilimsel araştırmalar başlamıştır. 1863–69 yıllarında British Museum adına John T. Wood liderliğindeki ilk kazılarda Artemis Tapınağı’nın temelleri ortaya çıkarıldı. İzleyen yıllarda Avusturya Arkeoloji Enstitüsü başta olmak üzere birçok ekip, Efes’teki antik yapıları gün ışığına çıkardı. Efes Örenyeri, 2015 yılında UNESCO Dünya Mirası listesine kabul edilmiştir. 2024 yılında 2.6 milyonun üzerinde ziyaretçi ağırlayarak Türkiye’nin en çok ziyaret edilen açık hava müzesi olma unvanını elde etmiştir. Efes Antik Kenti, günümüzde hem arkeoloji dünyasının hem de gezginlerin gözünde geçmişin görkemini yansıtan, benzersiz bir tarih hazinesidir.