Zoi, ‘hayat’ anlamına gelen ismi gibi yaşam doluydu. Ay gibi parlak bir yüzü, ışık saçan gözleri vardı. Efes’in en zengin ailelerinden birinin kızı olan Zoi’nin güzel evinden ayrılmasının üstünden en fazla birkaç gün geçmişti. O artık doğanın, kentlerin, tüm canlı nesillerinin, uygarlığın koruyucusu ve Ay’ın bakire tanrıçası Artemis’in saygın rahibelerinden biriydi. Sabah saatlerinde, Tanrıça Artemis’in huzurunda her daim ona sadık kalacağına ve ömür boyu bekaretini koruyacağına yemin ederek ‘arı’ unvanını almıştı. Evet, o artık bir ‘arı’ydı. Tıpkı doğadaki çiçeklerin özünden bal yapan gerçek arılar gibi Efesli Tanrıça Artemis’in kıymetli bir evladıydı.
Güzel Zoi yemin töreninin ardından tuhaf bir hisse kapıldı. Bildiği, tanıdığı dünya silikleşiyor ve etrafında değişik bir âlemin gölgeleri dolaşıyordu sanki. Bu hislerle doluyken tapınağın bahçesine çıkıp yürümeye başladı. Ağaçlar eskisinden daha yeşil ve canlı göründü gözüne. Rüzgârda sallanan otlar ve çiçekler ise konuşuyordu sanki. Zoi büyülenmiş gibi bu canlı doğa resmine bakarken havada vızıldayarak uçan iki arı gördü ve gayriihtiyari peşlerine düştü. Arılar da Zoi’nin onlara yetişmesini beklermiş gibi ağır ağır uçuyordu.
İki arı ulu bir çınarın önünde durduğunda, Zoi ağacın gövdesinde bir kadın yüzü gördü. İnanılır gibi değildi, ama bu yüz tapınaktaki Artemis heykelinin yüzüne benziyordu. Zoi, kontrolü dışında ağaçtaki Artemis yüzüne doğru, arıların vızıltıları eşliğinde çekiliyordu. Tam ağacın dibine gelmişti ki yüz ortadan ikiye ayrılıp büyük bir kapıya dönüştü. Zoi ise hiç düşünmeden kapıdan geçip bilinmezliğe yürüdü. Zoi, bu yeni âlemde de bir bahçenin içindeydi. Ancak bu bahçe değişikti. Ağaçlar ince dalları ve saç gibi dalga dalga uzayan taze yapraklarıyla zarif kadınlara benziyordu. Tepelerinde de sarı bulutlar dolaşıyordu. Zoi, dikkatli baktığında bu sarı bulutların arılardan oluştuğunu fark etti. Henüz korkmaya fırsat bulamamıştı ki bir anda ortaya çıkan Tanrıça Artemis’le göz göze geldi. Artemis hayranlık uyandıracak kadar güzeldi ve bakışlarından yayılan ışıkla gecenin en karanlık saatlerini aydınlatan Ay gibiydi. Artemis, konuşmaya başladığında Zoi, o güne kadar duyduğu en güzel şarkıyı dinliyormuş gibi hissetti kendini.
“Seni çok sevdim Zoi. Sen tam bir arısın. İçinde doğanın yaratım gücü ve sonsuz sevgi var. Artık ağacın bu tarafında benimle ve en sevdiğim arılarla birlikte yaşamanı istiyorum. Sen de ister misin?”
Artemis konuşurken bahçedeki ağaçlar, Zoi’nin etrafını sardı. Zoi onların ağaç değil de Artemis’in en sevdiği rahibeleri olduğunu o zaman anladı. Bu arada Artemis, sorusuna cevap beklercesine Zoi’nin yüzüne bakıyordu.
Zoi, “Tabii ki kalırım tanrıçam,” dedi. “Gurur duyarım.”
Bu cevabın ardından Zoi’yi bu farklı âleme getiren kapı kapandı ve ağaçtaki yüz kayboldu. Zoi ise sonsuza kadar Tanrıça Artemis’in kutsal bahçesinde kaldı.
Artemis tapınağının rahip ve rahibeleri saatler sonra Zoi’nin cansız bedenini ağacın önünde buldular. Zoi’nin arıların soktuğu yüzü hâlâ çok güzeldi. Rahip ve rahibeler, başka bir âlemde ve Artemis’in yanında olduğundan habersiz, Zoi’nin ardından hıçkıra hıçkıra ağladılar.
Efes Vakfı için Yazar Arkeolog Özlem Ertan tarafından kaleme alındı.