Selçuk’a son gidişimde eskiden Artemis Tapınağı’nın bulunduğu yere de uğradım. O eski tapınak alanına tepeden baktığımda neredeyse ağlayacaktım. Bir zamanlar dünyanın yedi harikasından biri olan Artemis Kutsal Alanı’ndan kala kala bir sütun kalmıştı, geriye. O da gerçek bir sütun değildi. Artemis Tapınağı’ndan kalan bazı taşları üst üste koyarak sütun şekli vermişlerdi. Bir de arazinin sağına soluna dağılmış taş sıraları görünüyordu. Tüm bunlara hüzünlü gözlerle bakarken arkamdan bir ses duydum.
“İlginizi çekebilecek şeyler var bende. Bakmak ister misiniz?”
Az ileride farklı boylarda Artemis heykelleri satan uzun boylu ve sakallı bir adam bulunduğunu o an fark ettim. Tezgâhı bir hayli zengin görünüyordu. Heykel satın almayı düşünmememe rağmen istemsizce adamın tezgâhına çekildim. Tanrıçanın simgesi olan arı figürüyle süslenmiş eski Efes sikkelerinin kopyaları dikkatimi çekmişti. Adam konuşkan biriydi, sürekli bir şeyler anlatıyor, çok uzun zamandır Artemis Tapınağı’nın önünde kutsal eşyalar sattığını söylüyordu. Eski tanrıça yontularının kopyaları için ‘kutsal’ tabirini kullanması garibime girmişti. Ne de olsa Artemis’i doğanın koruyucu gücü, hatta ta kendisi olarak görüp saygı duyanların devri çoktan geçmişti. Ancak adama bu konuda bir şey demedim. Onun için ‘kutsal’ın ezberlenmiş bir kelime olduğunu düşündüm. Satıcı, tapınağın tarihi hakkında bir hayli bilgiliydi. Dediğine göre, Milattan Önce 365 yılında, bir gece vakti Artemis Tapınağı yakılmıştı. O görkemli bina alevler arasında kalmış ve yangın söndürülebildiğinde geriye pek bir şey kalmamıştı. Satıcının dediğine göre, tapınağı Herostratos adında bir delinin yaktığı doğru değildi.
“Binlerce yıldır Herostratos yaktı deniyor. Tarihe de böyle geçti, ama bu doğru değil. Tapınağı aslında hazinelerini yağmalayan rahipler yaktı. Suçu da Herostratos’un üstüne attı. Günümüzde insanlar hâlâ buna inanıyor, kitaplar böyle yazıyor, ama ben işin aslının ne olduğunu biliyorum.”
Adamın anlattıkları beni çok şaşırtmıştı. Onun da şu Herostratos gibi delinin teki olduğunu düşünüp gayriihtiyari tezgâhtan uzaklaştım. Bana nereye gittiğimi sorar gibi baktığında da bir zamanlar Artemis Tapınağı’nın bulunduğu bölgeye ineceğimi, taşları yakından görmek istediğimi söyledim. Tam “Size hayırlı işler,” deyip yürümeye başlamıştım ki arkamdan seslendi ve kelimesi kelimesine şöyle dedi:
“Size kendimi tanıtmayı unuttum. Benim adım Herostratos.”
Kulaklarıma inanamama faslını birkaç saniye içinde geride bırakıp korkunun pençesine düştüm ve koşar adım tapınak alanına indim. Etrafta başka insanlar da olmasının rahatlığıyla Artemis Kutsal Alanı’nda uzun uzun yürüdüm. Etraftaki taşlara bakarken eski zamanların hayalini kurdum. Alanın her tarafını adımladıktan sonra geldiğim yoldan geri döndüm ve kendini Herostratos diye tanıtan adamın yerinde başka birinin olduğunu gördüm. Tezgâh ve üstündekiler de az öncekinden farklıydı. Çekinerek kısa boylu, esmer adamın yanına gidip, “Affedersiniz, az evvel burada başka bir satıcı vardı. Uzun boylu ve sakallıydı. O da aynı sizin gibi tezgâhın arkasındaydı ve Artemis heykelleri satıyordu. Nerede kendisi?” diye sordum.
Adam yüzüme şaşkınlıkla baktıktan sonra “Burada benden başka satıcı yok hanımefendi. Yıllardır burada Artemis heykelleri satan bir tek ben varım,” dedi.
Efes Vakfı için Yazar Arkeolog Özlem Ertan tarafından kaleme alındı.