Efes Antik Kenti, tarihte tamamen mermerden inşa edilmiş ilk şehirlerden biri olarak anılır. Bu antik kentte yapılar genellikle taş, tuğla ve ahşap kullanılarak inşa edilmiş olup, bu malzemelerin içinde en önemlisi taş – özellikle de mermer – olarak görülüyordu. Çevresinde birçok mermer ocağı bulunmasına rağmen, Efeslilerin bu değerli yapı malzemesini ilk nasıl keşfettikleri merak konusudur. Antik çağ yazarlarından biri bu keşfin öyküsünü şöyle anlatır: Efesliler Artemis Tapınağı’nı inşa ederken masraflı olacağı için önce Taşoz ve Paros adalarından mermer getirmeyi düşünürler. Tam bu sıralarda beklenmedik bir olay meydana gelir. Efesli bir çoban olan Pixodoros, dağda keçilerini otlatırken iki keçi kavga etmeye başlar. Keçilerden biri aniden diğerine saldırınca öteki kenara kaçar ve saldıran keçi hızını alamayarak kayanın yüzeyine toslar. Bu çarpmanın etkisiyle büyük bir kıvılcım çıkar ve kayadan bir parça koparak yere düşer. Eşi görülmemiş güzellikte beyaz bir mermer ortaya çıkmıştır. Çoban heyecanla şehre koşup buluşunu herkese gösterir ve olayı anlatır. Bu haber Efes’te büyük sevinç yaratır. Mermeri bulan çobanın adı değiştirilerek, kendisine “müjde” anlamına gelen Evangelos adı verilir. Böylece Efes’e sadece 9 km mesafedeki (bugünkü Belevi civarında, Sağlık Dağı eteklerinde) zengin mermer yatakları keşfedilmiş olur. Artemis Tapınağı da dahil olmak üzere kentin anıtsal yapıları, ilerleyen yıllarda bu yakın ocaklardan elde edilen mermerlerle inşa edilmiştir.
Konut Mimarisi
Efes’te Yamaç Evler olarak bilinen zengin bir Roma dönemi konutunun iç mekanı. Zemin mozaiklerle kaplı, duvarların alt kısımları mermer plakalarla döşenmiş, üst kısımları fresk tekniğinde duvar resimleriyle süslenmiştir. Orta avluda küçük bir su havuzu (impluvium) veya çeşme yapısı kalıntısı görülmektedir.
Efes’teki ev, dükkân gibi küçük ölçekli yapılar genellikle taş ve tuğladan yapılır, üzerleri ahşap bir çatıyla örtülüp kiremitlerle kaplanırdı. Duvarlara özel bir stucco sıva uygulandıktan sonra üzerleri canlı renkli fresklerle dekoratif olarak boyanır veya mermer görünümü verilirdi. Özellikle varlıklı ailelere ait Yamaç Evlerin tabanları renkli mozaiklerle döşenmiş, duvarları belli bir yüksekliğe kadar gerçek mermer plakalarla kaplanmıştır. Bu evlerde mitolojik sahneleri betimleyen fresk süslemelerin yanı sıra, iç mekânda küçük nişler ve hatta süs amaçlı çeşmeler bulunduğu anlaşılmaktadır. Efes’te günümüzde ziyarete açık olan Yamaç Evler, antik çağ konut mimarisinin bu zengin detaylarını hala gözler önüne sermektedir.
Anıtsal Yapılar ve İnşaat Yöntemleri
Efes’in görkemli kamu yapıları (tapınaklar, kütüphaneler, agoralar vb.), yoğun emek, uzun zaman ve büyük maliyet harcanarak inşa edilebilmiştir. Bu büyük yapıların inşası için gereken mermer bloklar öncelikle ocaklarda kesiliyor ve hayvanların çektiği tekerlekli arabalarla şantiyeye taşınıyordu. Ocaktan çıkarılan ham bloklar, kent yakınındaki yontu atölyelerine getirilerek burada ustalar tarafından mimarın istediği biçime sokuluyordu. Efes civarındaki en kaliteli mermer ocakları, özellikle Belevi Köyü çevresinde yoğunlaşmaktaydı. Nitekim Belevi bölgesindeki antik ocaklardan birinde, 2000 yıl önce mermer kesen taş ustalarının kayaya kazıdığı kabartma figürler bile tespit edilmiştir. Bu da, Efesli ustaların mermer ocaklarında bıraktığı izlerin günümüze ulaştığını göstermektedir.
İşlenip hazırlanan mermer blokların yapı yerine yerleştirilmesi büyük bir mühendislik becerisi gerektiriyordu. Özellikle ağırlığı 10-15 tonu bulabilen dev blokların metrelerce yüksekliğe kaldırılması için çeşitli vinç ve halat düzenekleri kullanılıyordu. Antik kaynaklar, bu amaçla uygulanan başlıca iki yöntemi aktarır:
Çıkıntı (Kulak) Yöntemi: Blok taş yontulurken orta yerine yaklaşık 20-25 cm uzunluğunda özel bir çıkıntı bırakılır, daha sonra kalın halatlar bu çıkıntıya bağlanarak blok vinçlerle yukarı çekilirdi. Bu çıkıntılar, bir kulp görevi görerek halatların taşı kavramasını sağlıyordu.
Yiv (Kanal) Yöntemi: Taş blok üzerinde çıkıntı bırakmak yerine, karşılıklı kenarlarına U biçimli kanallar (yivler) açılır ve halatlar bu oyukların içine yerleştirilip sıkıştırıldıktan sonra blok yukarı kaldırılırdı. Bu sayede halatlar taşa tutunur ve kaldırma işlemi güvenle gerçekleştirilirdi.
Yapının iskeleti oluşturulup mermer bloklar üst üste dizilirken, bitişik taşların birbirine sağlam kenetlenmesi için ek tedbirler uygulanırdı. Yan yana yerleştirilen bloklar, aralarında bırakılan oyuklara yerleştirilen kırlangıç biçimli demir kenet veya çubuklarla birbirine bağlanırdı. Üst üste gelen katlarda ise alt blokların üst yüzeyine özel yuvalar açılır, üstlerine gelecek blokların altına bu yuvalara tam oturacak çıkıntılar (dübel gibi) yapılırdı. Tüm bu kenet ve dübel boşlukları, ince kanallar ile taş blokların dış yüzeyine açılıyordu. Bloklar yerine yerleştirildikten sonra bu kanallardan içeri dışarıdan erimiş kurşun akıtılarak metal kenetler sağlamlaştırılıyor, böylece bloklar adeta perçinleniyordu. Bu yöntem sayesinde harç kullanılmaksızın devasa mermer parçalar tek bir bütün gibi birbirine kenetlenmiş ve depremlere dayanıklı hale getirilmiş oluyordu.
Antik inşaat mühendisliğinde mermer blokları bağlamak için kullanılan metal kenet sistemini gösteren bir çizim (üstte) ve arkeolojik kalıntılar (altta). Yunan ve Roma mimarları, blokların yan yüzeylerine açılan özel oyuklara “Π” şeklinde demir kenetler yerleştirip üzerlerine döktükleri kurşunla sabitleyerek duvarları bir arada tutuyordu. Bu sayede büyük yapılar binlerce yıl ayakta kalabildi.
Bu gelişmiş kenetleme tekniği, Efes gibi antik kentlerde inşa edilen yapılarda harçsız ve son derece sağlam duvarlar örülmesini mümkün kılmıştır. Örneğin, Celsus Kütüphanesi ve Büyük Tiyatro gibi yapılarda bugün halen birbirine kenetli blokların çoğu orijinal haliyle durmaktadır. Antik mimarlar demir kenet ve kurşun birleşimini kullanarak bloklar arasında esnek ama kopmaz bir bağlantı yaratmış; böylece yapı, sarsıntılara ve dış etkenlere karşı direnç kazanmıştır.
Artemis Tapınağı: Sütunların Taşınması ve Dikimi
Efes’teki görkemli Artemis Tapınağı’nın bir rekonstrüksiyon çizimi. Tamamen mermerden inşa edilen bu anıtsal tapınak, Antik Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri olarak ün salmıştı. Yapının onlarca sütunu ve üst yapı kirişleri, dönemin ileri mühendislik teknikleri kullanılarak monte edilmişti.
Efes Artemis Tapınağı’nın mermer sütun ve kirişlerinin kurulumu, antik dönemde uygulanan en etkileyici mühendislik çözümlerinden birini sergiler. Yaklaşık 20 metre yüksekliğindeki dev sütun gövdeleri tapınakta dikileceği yere taşınırken, her biri kendi boyunda silindir biçimli ahşap bir mahfaza içine alınır ve bu mahfazanın iki yanına tekerlekler takılırdı. Böylece sütunlar, yatay olarak bir “silindir makara” şeklinde karayolunda yuvarlanarak ocaktan tapınak alanına görece kolay bir şekilde taşınabiliyordu. Sütun parçalarını üst üste koyup dikmek nispeten kolay olsa da, bunların üzerine yerleştirilecek tonlarca ağırlıktaki kiriş (architrave) bloklarını 20 m yüksekliğe kaldırmak son derece zordu. Bu amaçla antik ustalar dahiyane bir yöntem geliştirmişlerdi: Önce büyük kiriş blokları silindir biçimli sağlam ahşap sandıkların içine yerleştirilip çevreleri kumla doldurulurdu. Ardından bu sandıklar, tapınağın çevresine inşa edilen eğimli ahşap rampalar üzerinde yuvarlanarak sütun başlıklarının (kapitellerin) üzerine kadar çıkarılırdı. Hedeflenen noktaya ulaşıldığında sandıkların alt kısmında açılan deliklerden kum yavaş yavaş boşaltılır, kum azalırken kiriş bloğu da kontrollü bir şekilde aşağı inerek sütunların üstüne tam yerine otururdu. Bu yöntem sayesinde devasa arşitrav blokları yüksek sütunların tepesine zarar görmeden çıkarılıp yerleştirilebilmiştir.
Artemis Tapınağı’nın tamamen mermerden inşa edilmiş olması ve bu gibi yenilikçi montaj teknikleri, antik dünyada mimarlığın ulaştığı zirveyi göstermektedir. Efesli mimarlar ve mühendisler, döneminin en gelişmiş yöntemlerini kullanarak, bulutlara yükseldiği anlatılan bu görkemli tapınağı inşa etmeyi başarmışlardır. Sonuç olarak, Efes’teki yapılar gerek malzeme kalitesi gerekse uygulanan ustalıklı teknikler sayesinde çağının en dayanıklı ve görkemli mimari eserleri arasında yer almış ve ünü yüzyıllar boyunca dillerden düşmemiştir.