Efesliler
LOADING

Asya Eyaleti’nin başkenti Efes’in görkemli tiyatrosunda sahnelenen oyuna ilgi büyüktü. Efes’in Romalı sakinleri tiyatronun basamaklarını tamamen doldurmuştu. Sahnedeki oyuncuların hareketleri, sözleri ve koronun neşeli şarkıları seyircilere geri kalan her şeyi unutturmuştu. Komedyayı kahkahalar atarak izliyor ve koronun şarkılarına eşlik ediyorlardı.

Efes’in zenginlerinden Romus da seyirciler arasındaydı. Kaba ve acımasız bir adam olan Romus’un görkemli villasındaki kadın kölelerine ne kadar kötü davrandığını bilmeyen yoktu. Canı sıkıldıkça kölelerini döver ve onlarla zorla birlikte olurdu. Parayla alınıp satıldıkları için kölelerin efendilerinin malı oldukları düşünülse de Romus’un acımasızlığı herkesi rahatsız ediyordu.

Romus bir müddet sonra oyundan sıkıldı ve oturduğu taş sıradan kalkıp tiyatronun çıkış kapısına doğru ilerlemeye başladı. Yürürken, başının üstünden bir gölgenin geçtiğini hissetse de çok aldırmadı. Ne de olsa akşam yemeğinde yine şarabı fazla kaçırmıştı. Tiyatrodan çıkıp Celsus Kütüphanesi’nin önüne geldiğinde mesanesinin dolduğunu fark etti. Bir hayli sıkışmıştı ve latrina denen genel tuvalete kadar kendini tutması mümkün değildi. Baktı ki olacak gibi değil, Celsus Kütüphanesi’nin yanındaki Mithridates Kapısı’nın o güzelim taşlarını idrarına buladı. İşini görüp rahatladığında ise başının üstünden yine bir gölgenin geçtiğini duyumsadı. Üstelik bu kez havada da bir tuhaflık vardı. Etraf bir anda gündüz gibi aydınlanmıştı. Romus gökyüzüne baktığında Ay’ın kocaman ve ışıl ışıl olduğunu gördü. Neler oluyordu? Ay’ın dünyaya bu kadar yaklaştığını ilk defa görüyordu. Bir an önce evine varmak güdüsüyle arkasına döndüğünde Mithridates Kapısı’nın yan tarafındaki duvarda bir ışık demeti fark etti ve istemsizce ışık demetine doğru çekildi. O duvarda Ay’ın, kavşakların, yeraltının, gökteki ve yerdeki kapıların hâkimi Tanrıça Hekate’nin kabartması vardı. Işığın kaynağı da kabartmanın ta kendisiydi.

Romus dehşetle Hekate kabartmasından yayılan ışığa bakarken duvar yarıldı ve Hekate taştan çıkıp özgürleşerek tüm görkemiyle kendini gösterdi. Tanrıçanın üç başı ve üç vücudu vardı ve ellerindeki meşalelerin ışığı Ay’ın parlaklığını bile gölgede bırakıyordu. Romus’un dili tutulmuş, vücudu kaskatı olmuştu. Kaçmaya bile yeltenemedi. Hekate konuşuyordu ve Romus tanrıçanın davudi sesini zihninde duyuyordu.

“Sen insanlığın yüz karasısın Romus. Kadınlara ettiğin zulüm yetmedi bir de benim burnumun dibini pis sıvınla kirlettin öyle mi? Kutsala saygısızlık etmenin cezası olduğunu unutmuşsun. Kadınlar da kutsaldır, tanrıça da… İnsanlık onuru da kutsaldır, toprak da… Ben Anadolu’nun kadim tanrıçası Hekate’yim. Kentlerin, kadınların, hayvanların koruyucusu, Ay’ın hanımı, yeraltındaki kapıları açan anahtarların sahibiyim ve birazdan senin cezanı vereceğim.”

Romus, Hekate’den af dilemek istese de yapamadı. Bacakları taş gibi kaskatı olmuşken, kaçması söz konusu bile olamazdı. Hekate’nin üç başından çıkan üç gölge tarafından kuşatıldığında Romus’un dünyayla ve etrafı aydınlatan Ay ışığıyla irtibatı tamamen kesildi. Tanrıça onu mutlak karanlığa hapsetmişti. O geceden sonra Romus’u gören olmadı. Tüm aramalara rağmen ne ölüsü ne de dirisi bulunabildi. Romus’un kadın köleleri ise yaşadıkları her gün onları Romus’un şiddetinden kurtaran ilahi adalete teşekkür etti.

Efes Vakfı için Yazar Arkeolog Özlem Ertan tarafından kaleme alındı.