Her şey akar… Bu söz, Efesli Herakleitos’un zamanın ötesine geçen sesiyle yankılanır. Efes, yalnızca taşlardan ve sütunlardan ibaret bir kent değil, aynı zamanda düşüncenin doğduğu, aklın ve sorgulamanın cesaret bulduğu bir mekândır. Felsefe, bu kadim topraklarda bir yaşam biçimi, bir arayış ve bir direniştir.
Efes’in Felsefi Mirası
M.Ö. 6. yüzyılda Efes’te doğan Herakleitos, evrenin özünü anlamaya çalışan ilk filozoflardan biri olarak yalnızca kendi çağını değil, tüm insanlık tarihini etkilemiştir. Ona, bütün Ege dünyasında “karanlık ve ağlayan düşünür” adı takılmıştı. Evrenin sürekli bir akış, bir karşıtlıklar oyunu olduğunu savunan bu düşünür; zamanının ötesinde bir bilgelikle konuştu.
Asırlar sonra Herakleitos’un modern felsefenin kurucusu olduğu anlaşılacak ve ünlü Alman düşünür Nietzsche, onun için şu sözleri söyleyecekti:
“Dünya her zaman gerçeğe muhtaçtır, o hâlde her zaman Herakleitos’a muhtaçtır.”
Bu topraklarda doğan fikirler, yalnızca antik dünyayı değil, modern düşünceyi de şekillendirdi. Herakleitos’un Efes’te yürüdüğü sokaklar, bugün hâlâ soruların peşinden koşan düşünürlerin ve meraklı ruhların izini taşır.
Raffaello’nun ünlü “Atina Okulu” freskinde Herakleitos, yalnız başına bir mermer bloğa dirseklerini dayamış, düşünceli ve melankolik bir hâlde resmedilir. Gözleri yere dönüktür; kaşları çatık, dudakları ise ağır bir iç dünyanın yükünü taşır gibidir. Diğer figürlerle diyalog kurmaz; karanlık düşünür imajı bu yalnız duruşta cisimleşir. Raffaello’nun bu figürü çizerken Michelangelo’yu model aldığı düşünülür—böylece Herakleitos’un hem bedensel hem de zihinsel derinliği, sanatsal bir ağırlıkla vurgulanır.