Efesliler
LOADING

Aleksandros’un kalp atışları öyle hızlı ve gürültülüydü ki gizli ayinlerde çalınan davulların sesiyle yarışabilirdi. Aleksandros, damarlarına hücum eden kanın akışını bedeninin her yerinde hissederken, Kassandra ile göz göze geldi. On altı yaşının baharındaki Kassandra’nın gözlerindeki ışıltı bir hüzün bulutunun ardına gizlenmişti. Hayatını birleştirmek hayalleri kurduğu Aleksandros’un az sonra Tanrıça Artemis’in rahibi olacağına hâlâ inanamıyordu. Önceki gece son kez baş başa kaldıklarında Aleksandros’a “Neden Artemis rahibi olmaya karar verdin? Beni hiç sevmedin mi?” diye sormuştu. Gözleri dolan Aleksandros, başını önüne eğmiş ve “Biliyorsun ki çok sevdim, ama Artemis böyle istiyor. Geceleri rüyalarıma giriyor. Gündüzleri ise dağlarda ve toprakta onu görüyorum. Beni çağırıyor,” demişti.

Dağların, ovaların, yaban hayatının, uzun lafın kısası doğanın ta kendisi olan Efes’in büyük tanrıçası Artemis’in iradesine hangi ölümlü karşı koyabilirdi? Demek ki Artemis de yakışıklı ve genç Aleksandros’u sevmiş ve onu kendine istemişti. Elden ne gelirdi?

Aleksandros’u Artemis rahipleri arasına katılmaya çağıran davul sesi duyulduğunda, Kassandra, tanrıçanın gazabına uğramayı göze alarak sevdiğinin peşinden mabedin bahçesine girdi. Bakımlı bahçenin merkezindeki devasa tapınak, mermer basamakları, eşsiz bir işçiliğin ürünü olan sütunları ve oymalı cephesiyle olağanüstü güzellikteydi. Genç Aleksandros, Megabyzos denen Artemis baş rahibinin gösterdiği ritüel alanına, vahşi davul seslerinin refakatinde ilerledi. Kassandra ise kuytu bir köşeye sığınıp, onu sevdiğinden sonsuza dek ayıracak törenin başlamasını bekledi.

Törenin başladığını haber veren davul ritimlerine, lirlerin, flütlerin ve kavalların sesi karıştığında, baş rahip ritüel alanının ortasına geldi ve Aleksandros’a yaklaşmasını işaret etti. Diğer rahiplerin açtığı yolda ilerleyen Aleksandros, esen rüzgârın dalgalandırdığı giysisiyle göklerden gelen ulvi bir haberci gibiydi. Baş rahiple rahip adayı yan yana geldiğinde zaman durdu, rüzgâr esmeyi bırakıp suskunluğa gömüldü. Sadece davullar, Aleksandros’un kalp atışları ve rahiplerin davudi sesi duyuluyordu. Aleksandros içinde bulunduğu ortamın etkisiyle zamandan ve mekândan koptu. İradesi tamamen Artemis’in ve Megabyzos’un emrindeydi.

Artemis baş rahiplerine verilen Megabyzos ünvanını taşıyan, gerçek adını kimsenin hatırlamadığı yaşlı adam, soyunmasını emrettiği Aleksandros’un erkekliğini gümüş rengi bir hançerle kesti. Genç Aleksandros’un erkeklik organı artık Ana Tanrıçanın toprağında kıvranan bir solucan gibiydi. Toprak Aleksandros’un kasıklarından boşanan kanı doya doya içerken, Kassandra kendinden geçip yere yuvarlandı.

Aleksandros ise hissettiği acının etkisiyle hipnoz halinden çıkıp yerde kıvranan erkekliğine baktı. Dehşet hissinden kurtulmak için Kassandra’nın gülümseyen yüzünü aklına getirmeye çalıştı. Yaşam gücünün de tıpkı kanı gibi toprak tarafından çekildiğinin farkındaydı. Başı dönüyor, midesi bulanıyordu. Ayakta duracak gücü kalmadığında çıplak bedeni tanrıçayla buluştu. Bu dünyadan ayrılırken Aleksandros’un duyduğu son ses Megabyzos’un sesi oldu:

“Kalbi durdu galiba. Tanrıça onu da rahmine alacak. Bazen rahibi olmaya çağırdıklarının sadece erkekliğini değil, tekmil bedenini içine alıyor tanrıçamız. Bilmiyorum ki neden? Efes’in ulu tanrıçası Artemis’in hikmetinden sual olunmaz.”

Efes Vakfı için Yazar Arkeolog Özlem Ertan tarafından kaleme alındı.