Ev Yaşamı
Efeslilerin ev yaşamı, sosyal statü ve zenginlik düzeyine göre farklılık göstermekle birlikte, genel olarak tipik bir Roma kenti özellikleri taşırdı. Evler genellikle taş ve tuğladan inşa edilmiş, avlulu yapılar olup sokağa bakan cephelerinde pencereleri olmayan, mahremiyete önem veren bir düzene sahipti. Zengin Efeslilerin oturduğu Yamaç Evler (teras evler), içerdikleri lüks ile özellikle dikkat çekiyordu. Bu evlerin merkezi kısmında, üstü açık bir iç avlu (peristil) bulunur, odalar avlu etrafında konumlanırdı. Avluya bakan sütunlu galeriler hem ışık almayı sağlar hem de eve estetik bir güzellik katardı. Evler genellikle iki katlıydı; alt katta salon, oturma ve yemek odaları yer alırken, üst katta yatak odaları ve misafir odaları bulunurdu. Zamanla üst katlar yıkılmış olsa da günümüze kalan alt kat kalıntıları, bu mekânların planını ortaya koymaktadır.
Isıtma ve su tesisatı, Efes evlerinde ileri düzeydeydi. Yamaç Evler’de, tıpkı kent hamamlarında olduğu gibi bir hypocaust sistemi yani döşeme altı ısıtma sistemi kullanılmıştı: Zeminin altına ve duvar içlerine döşenen pişmiş toprak borular aracılığıyla sıcak hava sirküle edilerek evler kışın ısıtılabiliyordu. Bu evlerde soğuk ve sıcak suya bağlanmış musluklar ve mermer kaplı banyolar da bulunmaktaydı. Özellikle varlıklı ailelerin evlerinde, mozaik döşemeli zeminler ve mitolojik sahneler içeren duvar freskleri görülürdü; bu süslemeler Efes’teki yaşamın lüks ve ihtişamını gözler önüne serer. Örneğin, bir Yamaç Ev’de ortaya çıkarılan Dionysos mozaiği, tanrı tasviriyle ev sahiplerinin sanata ve dine verdiği önemi gösterir. Bu tarz mozaikler ve resimler, antik Efes’in estetik zevklerini ve dekorasyon anlayışını günümüze taşıyan en önemli kanıtlardır.
Zengin evlerinde ziyafetler ve akşam yemekleri aynı zamanda birer sosyal etkinlik niteliğindeydi. Konuklar Triclinium denilen üç tarafı sedirle çevrili yemek odalarında ağırlanırdı. Yemekler sırasında müzik yaygındı: Flüt (auloi) ya da lir eşliğinde misafirler şaraplarını yudumlar, felsefe, şiir veya şehir dedikoduları üzerine sohbet ederlerdi. Şarap genellikle suyla seyreltilerek ve bazen bal karıştırılarak içilirdi, bu yüzden evlerde özel karıştırma kapları (krater) bulundurulurdu. Sofra hizmetini evin köleleri yapardı; zengin evlerde eğitimli köleler şaraphane ve mutfaktan sorumlu olur, misafirlere usulünce servis yapardı. Aile üyeleri masada otururken, hizmetkârlar ve köleler genelde ayrı bir alanda veya yer minderlerinde yemek yerdi. Bu hiyerarşik düzen, antik toplumun ev içi yapısını da yansıtır.
Ev yaşamında kadınlar ve çocukların gündelik rolü, toplumun yapısına göre belirlenmişti. Antik Yunan döneminde Efes’te kadınlar daha çok ev içi roller üstlenir, kamusal alan ve eğitim olanakları kısıtlıydı. Kız çocukları genellikle okula gönderilmez, annelerinin gözetiminde ev işleri, dokuma ve dikiş gibi beceriler öğrenirdi. Erkek çocuklar ise 6-7 yaşlarından itibaren okulda okumaya, yazmaya ve müzik ile spora dair eğitim alırdı. Ancak Roma hakimiyetiyle birlikte bu durum değişti; kızlar da erkeklerle birlikte okula gidebilir hale geldi. Efes’te Roma döneminde okullarda tarih, edebiyat, mantık, astronomi, aritmetik, felsefe ve mitoloji gibi dersler okutuluyor, böylece her iki cinsiyetten çocuklar da oldukça kapsamlı bir eğitim alabiliyordu. Evde ise anneler, çocukların bakımından ve evin idaresinden sorumluydu. Günlük olarak ev temizliği, pazar alışverişi, yemek yapımı gibi işler kadınlarca yürütülüyor, ekonomik durumu iyi ailelerde bu işlerin çoğunu hizmetçiler yerine getiriyordu. Efes’te bulunan dokuma tezgâhı parçaları ve iğne gibi buluntular, hemen her evde kıyafetlerin ev içinde kadınlar tarafından dokunduğunu, ailenin giysi ihtiyacının ev üretimiyle karşılandığını gösterir. Kadınlar ayrıca su ihtiyaçları için günlük olarak sokak çeşmelerine veya kuyulara gider, bu da komşu kadınlar arasında sosyal etkileşim fırsatı yaratırdı.
Efes toplumunda aile yapısı Roma hukukunun etkisi altındaydı. Baba aile reisi olarak kabul edilirken, anne evin iç işlerini çekip çeviren temel figürdü. Yeni doğan çocukların hayatta kalması her zaman garanti değildi; hastalıklar yaygın olduğundan bebek ölümleri yüksekti. Ayrıca, antik inanışlarda uğursuz kabul edilen bedensel engelli doğumlar olduğunda, ailenin bebeği reddetme (bir anlamda terk etme veya öldürme) hakkı vardı. Daha sonraki dönemlerde (Roma İmparatorluğu’nun kriz ve gerileme yıllarında) ekonomik sıkıntılar nedeniyle yeni doğan çocukların köle olarak satılması olayları artınca, devlet bu uygulamayı yasallaştırıp denetim altına almak zorunda kalmıştı. Bu sert gerçekler bir yana, Efes’te sıradan bir günde çocuklar sokaklarda oyunlar oynar, tahta oyuncak arabalar, bez bebekler veya toprak toplarla vakit geçirirdi. Şehirdeki geniş caddeler ve tapınak avluları, çocukların koşturup eğlenmesine de sahne olurdu. Aileler akşamları tapınak çevresinde yürüyüş yapar, evlerin önündeki küçük avlularda komşularla sohbet ederek günü tamamlardı. Efes’in gündelik hayatı, aile sıcaklığı ile kentsel hareketliliğin iç içe geçtiği zengin bir deneyimdi.
Efeslilerin ev yaşamı, sosyal statü ve zenginlik düzeyine göre farklılık göstermekle birlikte, genel olarak tipik bir Roma kenti özellikleri taşırdı. Evler genellikle taş ve tuğladan inşa edilmiş, avlulu yapılar olup sokağa bakan cephelerinde pencereleri olmayan, mahremiyete önem veren bir düzene sahipti. Zengin Efeslilerin oturduğu Yamaç Evler (teras evler), içerdikleri lüks ile özellikle dikkat çekiyordu. Bu evlerin merkezi kısmında, üstü açık bir iç avlu (peristil) bulunur, odalar avlu etrafında konumlanırdı. Avluya bakan sütunlu galeriler hem ışık almayı sağlar hem de eve estetik bir güzellik katardı. Evler genellikle iki katlıydı; alt katta salon, oturma ve yemek odaları yer alırken, üst katta yatak odaları ve misafir odaları bulunurdu. Zamanla üst katlar yıkılmış olsa da günümüze kalan alt kat kalıntıları, bu mekânların planını ortaya koymaktadır.
Isıtma ve su tesisatı, Efes evlerinde ileri düzeydeydi. Yamaç Evler’de, tıpkı kent hamamlarında olduğu gibi bir hypocaust sistemi yani döşeme altı ısıtma sistemi kullanılmıştı: Zeminin altına ve duvar içlerine döşenen pişmiş toprak borular aracılığıyla sıcak hava sirküle edilerek evler kışın ısıtılabiliyordu. Bu evlerde soğuk ve sıcak suya bağlanmış musluklar ve mermer kaplı banyolar da bulunmaktaydı. Özellikle varlıklı ailelerin evlerinde, mozaik döşemeli zeminler ve mitolojik sahneler içeren duvar freskleri görülürdü; bu süslemeler Efes’teki yaşamın lüks ve ihtişamını gözler önüne serer. Örneğin, bir Yamaç Ev’de ortaya çıkarılan Dionysos mozaiği, tanrı tasviriyle ev sahiplerinin sanata ve dine verdiği önemi gösterir. Bu tarz mozaikler ve resimler, antik Efes’in estetik zevklerini ve dekorasyon anlayışını günümüze taşıyan en önemli kanıtlardır.
Zengin evlerinde ziyafetler ve akşam yemekleri aynı zamanda birer sosyal etkinlik niteliğindeydi. Konuklar Triclinium denilen üç tarafı sedirle çevrili yemek odalarında ağırlanırdı. Yemekler sırasında müzik yaygındı: Flüt (auloi) ya da lir eşliğinde misafirler şaraplarını yudumlar, felsefe, şiir veya şehir dedikoduları üzerine sohbet ederlerdi. Şarap genellikle suyla seyreltilerek ve bazen bal karıştırılarak içilirdi, bu yüzden evlerde özel karıştırma kapları (krater) bulundurulurdu. Sofra hizmetini evin köleleri yapardı; zengin evlerde eğitimli köleler şaraphane ve mutfaktan sorumlu olur, misafirlere usulünce servis yapardı. Aile üyeleri masada otururken, hizmetkârlar ve köleler genelde ayrı bir alanda veya yer minderlerinde yemek yerdi. Bu hiyerarşik düzen, antik toplumun ev içi yapısını da yansıtır.
Ev yaşamında kadınlar ve çocukların gündelik rolü, toplumun yapısına göre belirlenmişti. Antik Yunan döneminde Efes’te kadınlar daha çok ev içi roller üstlenir, kamusal alan ve eğitim olanakları kısıtlıydı. Kız çocukları genellikle okula gönderilmez, annelerinin gözetiminde ev işleri, dokuma ve dikiş gibi beceriler öğrenirdi. Erkek çocuklar ise 6-7 yaşlarından itibaren okulda okumaya, yazmaya ve müzik ile spora dair eğitim alırdı. Ancak Roma hakimiyetiyle birlikte bu durum değişti; kızlar da erkeklerle birlikte okula gidebilir hale geldi. Efes’te Roma döneminde okullarda tarih, edebiyat, mantık, astronomi, aritmetik, felsefe ve mitoloji gibi dersler okutuluyor, böylece her iki cinsiyetten çocuklar da oldukça kapsamlı bir eğitim alabiliyordu. Evde ise anneler, çocukların bakımından ve evin idaresinden sorumluydu. Günlük olarak ev temizliği, pazar alışverişi, yemek yapımı gibi işler kadınlarca yürütülüyor, ekonomik durumu iyi ailelerde bu işlerin çoğunu hizmetçiler yerine getiriyordu. Efes’te bulunan dokuma tezgâhı parçaları ve iğne gibi buluntular, hemen her evde kıyafetlerin ev içinde kadınlar tarafından dokunduğunu, ailenin giysi ihtiyacının ev üretimiyle karşılandığını gösterir. Kadınlar ayrıca su ihtiyaçları için günlük olarak sokak çeşmelerine veya kuyulara gider, bu da komşu kadınlar arasında sosyal etkileşim fırsatı yaratırdı.
Efes toplumunda aile yapısı Roma hukukunun etkisi altındaydı. Baba aile reisi olarak kabul edilirken, anne evin iç işlerini çekip çeviren temel figürdü. Yeni doğan çocukların hayatta kalması her zaman garanti değildi; hastalıklar yaygın olduğundan bebek ölümleri yüksekti. Ayrıca, antik inanışlarda uğursuz kabul edilen bedensel engelli doğumlar olduğunda, ailenin bebeği reddetme (bir anlamda terk etme veya öldürme) hakkı vardı. Daha sonraki dönemlerde (Roma İmparatorluğu’nun kriz ve gerileme yıllarında) ekonomik sıkıntılar nedeniyle yeni doğan çocukların köle olarak satılması olayları artınca, devlet bu uygulamayı yasallaştırıp denetim altına almak zorunda kalmıştı. Bu sert gerçekler bir yana, Efes’te sıradan bir günde çocuklar sokaklarda oyunlar oynar, tahta oyuncak arabalar, bez bebekler veya toprak toplarla vakit geçirirdi. Şehirdeki geniş caddeler ve tapınak avluları, çocukların koşturup eğlenmesine de sahne olurdu. Aileler akşamları tapınak çevresinde yürüyüş yapar, evlerin önündeki küçük avlularda komşularla sohbet ederek günü tamamlardı. Efes’in gündelik hayatı, aile sıcaklığı ile kentsel hareketliliğin iç içe geçtiği zengin bir deneyimdi.