Efesliler
LOADING

Batan güneş, Ege Denizi’nin masmavi sularını kızıla boyarken, prensesin gözyaşları yanaklarından damla damla dökülüp, boynuna ve oradan da göğsüne yayılıyordu. Prenses, az sonra doğup büyüdüğü Apaşaş’tan ayrılıp bilinmezliğe doğru dönüşsüz bir yolculuğa çıkacağına hâlâ inanamıyordu.

Kral da olsa bir baba, biricik kızını nasıl çıkarları uğruna doğup büyüdüğü saraydan atıp uzak bir ülkeye gönderebilirdi? İnsanın hiç mi yüreği sızlamazdı? Bu cevapsız sorular prensesin aklında arı gibi vızıldıyordu.

Dün gece son kez şansını zorlayıp babası olacak Arzava Kralı Tarhundaradu’ya onu Mısır firavununun kim bilir kaçıncı karısı olmak üzere Nil Nehri kıyısındaki sıcak topraklara göndermemesi için yalvarmıştı. Saatlerce ağlamasına rağmen Tarhundaradu’nun kararını değiştirememişti. Arzava Kralı, yüzüne bile bakmadığı kızına şunları söylemekle yetinmişti:

“Sen Arzava Prensesisin. Ülken için bu fedakarlığı yapmak zorundasın. Hitit Krallığı’nın güzel ülkemizi sömürdüğünü çok iyi biliyorsun. Her sene onlara vergi vermek, istediklerinde Hititler için savaşmak üzere Arzavalı yiğitleri Hititlerin başkenti Hattuşa’ya yollamak zorundayız. Artık yeter! Hititlerin boyunduruğundan kurtulup bağımsızlığımızı kazanmaya mecburuz ve bunun için Mısır firavunu Amenhotep’in desteğine ihtiyacımız var. Bu desteği almanın en kolay yolu senin Mısır’a gelin gitmen. Böylece Mısır firavunu benim damadım ve Hititlere karşı en büyük müttefikim olacak. Hitit Kralı da bir daha biz Arzavalıları sömürecek cesareti kendinde bulamayacak.”

Prensesin kalbi öyle derin bir hayal kırıklığıyla doluydu ki maiyetiyle birlikte yola çıkmadan önce babasını görmeye bile gitmedi. Yüzlerce yıl sonra Efes antik kentinin kurulacağı deniz kokan topraklardan geçip kaderine doğru ilerledi. Prenses yoldayken ülkeler, iklimler, hatta mevsimler değişti. Sonunda firavunun sıcak ülkesine vardığında, hayatında ilk defa gördüğü sarı kumlara bakıp hayat hikâyesini gözden geçirdi.

**

Prensesin Mısır’a varmasının üstünden uzun yıllar geçmişti. Mısır’daki her gününde Ege Denizi’ne tepeden bakan Arzava sarayında geçen çocukluğunu özlemişti. Mısır firavunundan da babası Arzava Kralı Tarhundaradu’dan da hayatını, umutlarını çaldıkları için hâlâ nefret ediyordu. Aslına bakılacak olursa tarihe III. Amenhotep olarak geçecek kocasını gerdek gecesi dışında görmemişti bile. Mısır’a vardığı ilk gece yıkanıp güzel kıyafetler giydikten sonra firavunun karısı olmuş ve ertesi sabah yüzlerce kadının yaşadığı hareme yerleştirilmişti. Firavunun yüzlerce cariyesi arasında sıra bir daha Arzava Prensesi’ne gelmemişti. Firavunun yüzünü bir daha görmemiş olmaktan şikâyetçi de değildi.

Arzava Prensesi, hemen hemen her gün yaptığı gibi akşama doğru harem dairesinden çıkıp Nil kıyısına geldi. Artık beyazlamış uzun saçları sıcak çöl rüzgarıyla dalgalanırken aklına yine çocukluğunun ferahlatıcı iklimi geldi. Apaşaş’taki Arzava Sarayı’nı, Ege Denizi’ni ve çam ağaçlarını düşünür ve özlerken Nil’in sularında bir kapı açıldı ve prenses o kapıdan geçip, bilinmezliğe gitti. Ertesi sabah Nil kıyısında bulunan prensesin bedeni çoktan soğumuştu, ama yüzündeki gülümseme şaşırtıcı biçimde taze ve canlıydı.

NOT: Hitit devrinde (Milattan Önce 1650-1200) Batı Anadolu’da Luviler yaşıyordu. Luvilerin en büyük beyliği olan Arzava’nın kral sarayı, Efes yakınındaki Ayasuluk Tepesi’ndeydi. Arzava krallarından Tarhundaradu, Hititlere karşı Mısır ile ittifak yapmak için, kızını Mısır firavunu III. Amenhotep’e gelin göndermişti.

Efes Vakfı için Yazar Arkeolog Özlem Ertan tarafından kaleme alındı.