Efesliler
LOADING

Efesli şarap tüccarlarından birinin oğlu olan Lucius, kente karanlık çöktüğünde, villasından çıkıp, Kuretler Caddesi’ndeki Celsus Kütüphanesi’ne doğru yürümeye başladı. Naif bir genç olan Lucius, okumaya çok meraklıydı. En büyük gayesi ileride şair olmaktı. Sık sık eski Roma senatörlerinden Gaius Julius Celsus Plemaeanus’un onuruna yaptırılan ve altında bu önemli adamın mezarını barındıran kütüphaneye gidiyordu. Son zamanlarda Romalı şair Ovidius’un yapıtı ‘Dönüşümler’e merak sarmıştı.

Ovidius’un güzel ve sanatlı Latincesiyle yazdığı mitolojik öyküleri papirüs rulolarından okumak, 18 yaşındaki Lucius’u hayal dünyasının derinliklerine sürüklüyordu. Lucius en çok Helen kahramanı Perseus’un öyküsünü seviyordu. Eski Helenlerin Zeus dediği Tanrı Jüpiter’in ölümlü bir kadından doğan oğlu Perseus’un, bakışlarıyla erkekleri taşa çeviren yılan saçlı Medusa’nın başını keserek kahraman olması Lucius’u nedense çok etkiliyordu.

Lucius, Celsus Kütüphanesi’ne vardığında başını kaldırıp yapının ikinci kat kemerlerindeki Medusa kabartmalarına baktı. Medusa, Perseus tarafından öldürüldükten sonra koruyucu bir tılsıma dönüşmüş ve önemli binalar, tapınaklar onun korunma amacıyla yapılan tasvirleriyle süslenmişti. Okuduklarının etkisiyle mi bilinmez, Medusa kabartmalarına uzun uzun baktığında Lucius’un içi ürperdi. Öyle ki Medusa’nın kesik başındaki yılanların tıslamalarını duyduğuna yemin edebilirdi. Bu ruh halini düş gücünün zenginliğine yoran Lucius, hızla kütüphaneye girip, Ovidius’un ‘Dönüşümler’inden Perseus ile Medusa’nın öyküsünü okumaya devam etti.

Saatler geçiyor, ama Lucius’un içindeki korku katlanarak artıyordu. Medusa’nın her an sütunların arkasından çıkıp onu taşa çevireceği hissiyle savaşmakta zorlanıyordu. Tam yerinden kalkıp Yamaç Evleri’ndeki villasına dönmeye hazırlandığı sırada derinlerden gelen bir kadın sesi duydu. “Eyvah,” dedi içinden. “Ya Medusa ölmediyse ve karanlıktan çıkıp beni taşa çevirirse…” Bu his kısa sürede Lucius’u avucunun içine aldı. Kendini toplamaya çalışırken, babasının yakın arkadaşlarından Apollodoros’u gördü. Neşeli bir şarkı mırıldanarak kütüphanenin içlerine doğru ilerleyen Apollodoros, Lucius’u görünce gülümsedi ve “Hadi sen de benimle gel,” dedi.

Lucius o kadar korkuyordu ki nereye gittiklerini sormadan Apollodoros’un peşine takıldı. İkisi birlikte Lucius’un daha önce görmediği bir kapıdan geçip, duvarlarında kadın seslerinin yankılandığı yarı aydınlık yarı karanlık bir tünele girdiler. Lucius’un kütüphanedeyken duyduğu seslerdi bunlar. Lucius, korkudan ter içinde kalmıştı. Belki de onu bu tünele sokan Apollodoros değil de şekil değiştirmiş bir canavardı. Apollodoros’un peşinde sürüklenen Lucius’un geri dönecek iradesi yoktu. Tünelin ucunda bir ışık gördüklerinde kâbusun sona ermek üzere olduğunu düşünüp umutlandı, ama o ışığın altında uzun saçlı bir kadının onları beklediğini fark ettiğinde kalbi yerinden fırlayacakmış gibi hızla atmaya başladı. Tüm gücünü topladı ve kolundan sımsıkı kavradığı Apollodoros’a “O kadın yılan saçlı canavar Medusa mı? Beni taşa mı çevirecek?” diye sordu.

Apollodoros, genç adamın bu sözleri karşısında kahkahalarla gülmeye başladı. “Sen çok hayalperestsin evlat. Ne Medusa’sı? O kadın genelevde çalışıyor. Kütüphanenin altında caddenin karşısındaki geneleve giden bir tünel olduğunu bilmiyor muydun yoksa? Hadi hadi gel, seni başka bir dünyayla tanıştırmanın zamanı gelmiş.”

Efes Vakfı için Yazar Arkeolog Özlem Ertan tarafından kaleme alındı.